Aralık 29, 2012

Kale artık Erhan Kırcı'ya emanet


Erzurum Büyükşehir Belediyespor'da transfer çalışmaları hız kazandı. Musa Ballı ve Lokman Atakol'un takımdan ayrılmak istemesiyle sol kanat ve kaleci transferine yoğunlaşan mavi-beyazlılar ilk transferini tamamladı.

Dadaşlar'da Lokman'ın takımdan ayrılmasından sonra kale bölgesi için sürdürülen çalışmalarda sona gelindi. İkinci Lig ekiplerinden Nazilli Belediyespor'un kalesini koruyan 23 yaşındaki Erhan Kırcı'yla her konuda anlaşma sağlayan Erzurumspor yönetimi, devre arası transfer döneminin ilk takviyesini yaparak genç kaleciyi renklerine bağladı.

İLK KEZ ÜÇÜNCÜ LİG'DE OYNAYACAK

Kariyerine Trabzonspor'da başlayan Erhan Kırcı, Erzurum Büyükşehir Belediyespor serüveniyle birlikte ilk kez Üçüncü Lig'de forma giyecek. 15 Nisan 1988 doğumlu başarılı eldiven, 2006-2007 sezonunda transfer olduğu İkinci Lig ekibi Trabzon Karadenizspor'da (şimdik adıyla 1461 Trabzon) düzenli olarak profesyonel maçlara çıkmaya başladı. Trabzon ekibinde forma giydiği üç sezon boyunca toplam 63 maça çıkan Kırcı, ilk sezonunda 6, ikinci sezonunda 27, üçüncü sezonunda 30 maçta takımının formasını giydi.

2010-11 sezonunda yeni bir sayfa açarak bir diğer İkinci Lig takımı İskenderun Demir Çelikspor'a transfer olan Erhen Kırcı, burada forma giydiği 14 maçta dikkatleri üzerine çekerek sezon sonunda Süper Lig ekibi Kayserispor'a alternatif kaleci olarak transfer edildi.

Kayserispor'da sezon öncesi hazırlık kampında omzundan sakatlanan ve bu sebeple kadroda fazla süre alamayan Erhan, yeni sezon başında önce Polatlı Bugsaşspor’a, ardından  Üçüncü Lig'den İkinci Lig'e şampiyon olarak çıkan Nazilli Belediyespor'un kadrosuna katıldı.

Nazilli Belediyespor’da Kurtuluş Yurt ve Mesut Balkan’la verdiği forma mücadelesinde geride kalan ve yalnızca Ziraat Türkiye Kupası’nda 2-1 kazanılan Çankırıspor maçında kaleyi koruyan Erhan Kırcı artık Erzurum Büyükşehir Belediyespor’un başarısı için ter dökecek.

23 yaşındaki Erhan Kırcı 1.86 boyunda ve 80 kilo ağırlığında.

LOKMAN'DAN SONRA SERHAT DA AYRILDI

Bu arada takımda "kale" mevkisinde hareketlilik sürüyor. Kulüpten ayrılmak istediğini bildirerek şehirden ayrılan başarılı kaleci Lokman Atakol'dan sonra takımda bir kaleci ayrılığı daha yaşandı.

Erzurum Yolspor'dan sezon başında kadroya dahil edilen ancak oynanılan 17 maçta kadroya girme başarısı gösteremeyen genç kaleci Serhat Çakmak'la Erzurum Büyükşehir Belediyespor'un yolları ayrıldı.

Böylelikle mavi-beyazlıların kalesi sezon sonuna kadar Erhen Kırcı, İlker Günay ve Gürcan Yücelik'e emanet olacak.

Faruk Arslan/ERZURUMSPOR.NET

İbrahim, Mehmet ve Serhat gönderildi

5 Ocak'ta açılacak devre arası transfer dönemini hareketli geçirecek olan Erzurum Büyükşehir Belediyespor'da, iç transferde takımdan gönderilecek oyuncular belirlendi.

Sezonun ikinci yarısının hazırlıklarına 28 Aralık Cuma günü Antalya'da toplanarak başlayan mavi-beyazlı Erzurum ekibinde kampa 3 oyuncu davet edilmedi.

Teknik Direktör Taşkın Güngör'ün raporları doğrultusunda çalışmalarını sürdüren Dadaşlar'da, sezonun başında Çarşambaspor'dan alınan İbrahim İdiş, Kayseri Erciyesspor'dan gelen Mehmet Öztonga ve Erzurum Yolspor'dan kadroya dahil edilen Serhat Çakmak'la yollar ayrılarak kendilerine kulüp bulmaları istendi.

MUSA VE LOKMAN GİTMEK İSTEDİ, EMRAH İNANÇ GERİ DÖNDERİLDİ

Erzurum Büyükşehir Belediyespor'da ayrıca, fazla forma şansı bulamadığı için takımdan ayrılmak istediğini bildiren Musa Ballı'yla birlikte, teknik heyete "ayrılmak istiyorum" mesajını veren Lokman Atakol'la yola devam etmeyecek. Geçtiğimiz günlerde kadroya giremediği için tesislerde taşkınlık çıkaran Emrah İnanç'ın da kiralık olarak geldiği Bugsaş'a geri gönderileceği öğrenildi.

İbrahim, Mehmet, Serhat, Musa, Lokman ve Emrah'a takımımıza ve şehrimize sundukları hizmetlerden ötürü Erzurumspor.Net olarak teşekkür ediyor, yeni kariyerlerinde üstün başarılar diliyoruz.

Faruk Arslan/ERZURUMSPOR.NET

Aralık 25, 2012

Her şey var, 3 puan yok


Altınordu maçı da Yozgat maçı da birbirinin kopyası oldu resmen.. Gol attığında geriye yaslanmadan modern futbolun tüm gereklilikleriyle sahada yer alan bir Erzurumspor, her türlü gol pozisyonuna defalarca giren ama yararlanamayan Erzurumspor, üfürükten hakem kararlarıyla çıldıran, üfürük bir pozisyondan gol yiyen Erzurumspor..

Futbol olarak müthiş seviyedeydik. İki hafta arayla nasıl böyle farklı olabiliyoruz onu anlayamıyorum ama gidişat bu olursa, nokta transferlerle ikinci yarıda seri de yakalarsak Darıca'yı yakalarız.. Darıca hariç diğer tüm takımlar bizim gibi çünkü, istikrarsızlar..

Ayrıca iki hafta üst üste şu maçları ve hakemleri gördükten sonra tarafsız olarak izlemiş olsaydım bu müsabakaları, şu yaygın olan, ama hedefi soyut olan tabir vardır ya "bu takımı çıkarmazlar" diye aynısını derdim maç sonunda sadece; "Erzurum'u çıkarmazlar" diye..

Elde 4 haftalık yani koca bir aylık galibiyetsizlik serisi var..
Her ne olursa olsun böylesine bir oyun oynarken, kaçan goller direkten dönen kafa şutu vs varken tek frikikle gol yiyerek sahadan boynu bükük ayrılmak ve hakeme yüklenmek ayrı ayrı olmaz.. Hepsi bir arada olmalı ama hakem sırtlanlarına karşı bu kulübün avukatı federasyon'la sürekli dirsek temasında olmalı..

Frikikte İlker'in üzerine gelen topu içeriye alması da as kaleci seviyesinde olmadığını gösterdi. Bekleri de iyi değil bizim takımın. Stoperdeki Dede de Fatih de üst düzey. Gol için yapılabilecek her atak şeklini yapan, kaleye her yönden yüklenebilen bir takımı izlemek güzeldi. Gollerin kaçması ise sinirleri allak bullak eden şeylerdi. Ama Altınordu maçının sonundaki sinirlilik hali bu maç sonunda oluşmadı bende.. Daha stabil şekilde ilerleriz heralde dedim, o kadar..

*
Her bölgeye nokta transferlerle iyi hale geliriz. Ama rakipler de nokta transfer peşinde olacak bunun da bilincinde olalım. En azından bu transfer döneminde biraz daha tecrübeli ve ipleri eline almış olan bir yönetim olacak..
Lig ikinci yarıda daha çetin geçer..

Hakkımızda ve 'aklımızda' hayırlısı..

Aralık 17, 2012

Gebze'den de 'heba'yla ayrıldık: 2-1


Şu yazacaklarımı okuyacaksanız biraz başınızı şişireceğim arkadaşlar. Takım evlerimize yine "iç doldurtarak" gönderdi bizleri çünkü...

Yine bir "iç saha gibi deplasman" maçından mağlup ayrıldık.. Son iki haftalık 'skor performansı' gerçekten çok kötü oldu. Gol atabiliyoruz ama gol de yiyoruz sürekli. Taşkın Güngör'ün savunma yapısını övüyorduk iyi diyorduk ama o uzaktan bakışta iyi görünen, "en az gol yiyen iki takımdan biriyiz" gibi bir tablo ortaya çıkaran fakat sahada yakinen izleyince "aha gol yedik, aha yiyecez" korkusunu iliklerinizde hissettirmeden maç tamamlamayan bir savunmamız var.. İşte zirveye oynayan takımlar karşısında hep gol yiyen takım olarak da sınıfta kalan bir savunma kurgumuz oldu. Üst sıra takımlarıyla oynadığımız maçlarda sadece Gümüşhane'den gol yemedik. Darıca attı, Altınordu attı, Maraş attı, Sancaktepe attı, Keçiören attı... Gümüşhane maçında da adeta dokuz doğurduk, direkten dönen toplar, İlker'in kurtarışları vs.

Bu maçta da netice neyse oyun da oydu.
İlk yarıda geldi goller; ilk yarıda muhteşem bir oyun vardı.
İkinci yarı golsüz geçti; o 45 dakika çekilmez bir çileydi.

İlk yarıdaki oyun temposu Erzurumspor yönünden bakmayarak da yorumlandığında hakikaten de muazzamdı.. Top bir o kalede, bir bu kalede. Paslaşmalar ve özellikle takımımızın orta alandaki baskısı Darıcalılara top yaptırmayışı göze hoş geliyordu. Darıca da gerideki hazırlık paslarını iyi yaparak ileri uçtaki iki oyuncusuyla  savunma kurgumuzun üzerine çok geliyordu. Gol ise bizim sol kanadımızda kazanılan serbest vuruşla geldi. Ardından hemen toparlanarak tam zamanında cevap verişimiz de çok iyi olmuştu, Sancaktepe maçındaki gibi bir geri dönüş ummuştuk o golden sonra açıkçası.

Güner'in iyi ortasına tam vuramasa da topu ağlarla buluşturmayı başaran Fatih Arat'a bir kez daha hayran oldum.. İsabetli paslarla beslenildiği zaman mutlaka gol atabilecek bir potansiyel var Fatih'te. Ama gol öncesi kaleci hatasıyla önünde kalan topu biraz da zor pozisyondayken boş kaleye gol yapamaması hiç iyi olmadı. 1-0'lık galibiyet morali oyunun ilk yarım saatlik bölümünde bize geçmiş olacaktı o pozisyonu değerlendirebilseydi.. Tribünlerdeki coşku da o pozisyondan, takımın gol yiyip sonra karşılık verdiği dakikaya kadar duruldu o yüzden..

1-1'den sonra da birkaç atak geliştirdik, özellikle Emin'in ceza yayı üzerinden iyi vuruşunda "gol sevinci" pozisyonunu almıştık ki, top direği yaladı da dışarı gitti..

Sonrasında yine defanslarında iyi atak hazırlığı ve topu ileri uçtaki oyuncularıyla buluşturması oldu Darıcalılar'ın. Tehlikeli pozisyondu ve İlker harika bir uzanışla topu çelerek kornere gönderdi ve olan orada oldu. İzlediğimiz o harika maçta takımlar dışarı çıktı, hakemler oyuna girdi.. Ne yapmaya çalıştı hakem anlayamadım, Darıcalı oyuncuya sarı kart verdi "korner vermedi de kendisini aldatmaya yönelik hareketten sarı mı verdi adama" dedik, baktık ki o da değil adam topu aldı penaltı noktasına koydu.. Sonra vuruş ve gol. Devreyi böyle ucuz şekilde yenik kapatmak psikolojik olarak çok kötü oldu.

Allah sizi bildiği gibi yapsın hakem efendiler.

İkinci yarıda hem Erzurum çok kötüydü, hem Darıcalı oyuncular yerden kalkmadı hem de berbat bir hakem üçlüsü vardı..

Genel hatlarıyla; Darıcalılar orta alanda devre arasından sonra çok iyi pas yaptılar, Erzurumspor'u da çözdüler, Güner ve Ahmet Baykal'a yakın markaj yaparak adeta söndürdüler ikisini de. Ahmet hep sönüktü gerçi..
Fatih'i besleyecek oyuncular kesilince Fatih de o bölgede otomatikmen kesiliyor, aynen öyle oldu bu maçta da.. Ama bir şey var; tamam Üçüncü Lig'in genel sorunudur bu, genç kadrolar olduğu için tempo hep yüksek olmuyor, takım sahada sürekli güzel bir görüntü vermiyor.. Fakat bu gibi durumda yani oyununun sıkıştığı, takımın sahadan silindiği, etkisiz kaldığı anlarda önplana çıkması gereken iki faktör de yok bizde; TAKIMA CANLILIK KAZANDIRACAK OYUNCU DEĞİŞİKLİKLERİNİN YAPILMASI VE BİREYSEL YETENEĞİYLE SKORA GİDECEK, TAKIMI AYAĞA KALDIRACAK OYUNCU/LAR...

Bireysel yetenek konusunda- Musa Ballı ve biraz Güner Okay'dır benim bu takımdaki "bireysel yeteneğiyle skora ve takıma etki edecek oyuncu" profilleri olduğuna inandığım oyuncular. Ama Musa'nın başını yedik, Güner'de de süreklilik yok.. Sahada sadece 2 kontenjan oyuncusu varken ah, Musa Ballı bu maçta sol kanada gözü kapalı yazılamaz mıydı şimdi? Ahmet Baykal eziyetini çekeceğimize Musa'dan en azından bir şey yapmasını beklesek daha iyi olmaz mıydı? Çok zamansız oldu, şu son iki haftalık zaman diliminde de bizimle kalsaydın keşke Musa.. Hem takım hem de senin için çok isabetli olacaktı bu karar, ama zamansız gittin..

Değişiklik konusunda- Dikkat edin, bizim takımda oyuncu değişiklikleri hep ters tepiyor. Oyuncu değişiklikleri taze kan olur, bizde taze kanı dışarı alıp eksik kanı oyuna sürmek gibi bir durum ortaya çıkarıyor. İstop veya geri vitese takmak gibi bir etki oluşturuyor. Buna bir de hocanın "sağ açık oyuncusunu solda, sol açık oyuncusunu sağda" oynatma gibi bir absürd inadı eklenince gel de çık işin içinden.. Ekrem sol kanatta oynuyor diyoruz, giriyor, ilk önce ortada sonra sağda.. Emrah Bayram 'vakası' oyuna giriyor komple sol açıkta oynuyor.. Hani arada değiştirir solla sağı, o da yok...
Ya Taşkın hocam, Emrah Bayram -zaten bu ligin ve takımın oyuncusu değil de- saha içerisinde sol kanattan yanlışlıkla bile geçirilmemesi gereken, o bölgeye göz ucuyla bile baktırılmaması gereken bir futbolcuyken sen bunu nasıl sol açıkta oynatıyorsun ve dakikalarca da ısrar ederek Ekrem'i sola Emrah'ı sağa kaydırmadan durabiliyorsun saha kenarında? Kaliteli olan kumaşı iyi olan kanat oyuncusu oynar hem sağ hem sol kanatta.. Mesela Güner oynar, Musa oynar ama Allah aşkına Emrah Bayram olur mu ya? Yani adı üstünde; Emrah Bayram.. Bu isim bize tatsız tuzsuz yemekten başka bir şey anımsatmıyor ne yazık ki. Top süremedi, pas veremedi, orta yapamadı Allahülalem idmanda hiç mi gözümüze çarpmadı bunlar? Haftalardır kadroya da giremiyordu zaten.. Mustafa Öztürk gittiğinde yerine acilen transfer yapmayıp Emrah'a bel bağlamanın sonucudur işte bu maçın sonucunun özeti. Kenardaki oyuncuların takımı ateşleyememesidir. Daha çok yolu olan Güner'den dört gözle bir şey beklemek zorunda kalmamızdır.

Maçın sonundan bir an..
Dakikalarca yerden oynayarak atak yapamıyoruz, duran top kazanıyoruz karambolden birinin kafa vurmasını bekliyoruz artık.. Son dakikalar.. Topun başına geliyor Emrah, duruyor duruyor, geliyor, topu yerden yan tarafa veriyor plaseyle.. Cabir de beklemediği için geride kalıyor, topa koşuyor ama nafile.. Adamlar "ikram" topu alıyor, metrelerce sürüyor, vuruşlarında top kale direğimöizden dönüyor.. Eziyet bunun adı resmen. Acziyet.

Genel olarak da, geçen haftalarda kötü oynadığımız Beylerbeyi maçında gözüme çarpan "üç pas yapamama" özelliği vardı, işte onun da kötüsündeydik takım olarak ikinci yarı.
Takım "iki pas" bile yapamadı... Ayağına ilk kez top alanları iyi izleyin bir özellik görürsünüz; topla birlikte kendi hızlarını ayarlayamazlar, ya topa basar düşerler ya da topu ayaklarından çok açarlar ve top rakibin ayağına gidince son hamleyi yatarak yaparalar.. İşte bu özelliğin aynısı bizdeydi ikinci yarıda. Top kime gitse sanki ayaklarına ilk kez top geliyor gibiydi, sonuçta hep komik şekilde yere kapaklanıyorlardı..

Darıcalılar ise dokunsan yere yatmaya meyilli. Oyununun son bölümlerinde olur bu, tamam dersin ama ta ikinci yarının başından sonuna kadar yattı da kalkmadılar, bu kadar çirkefliğe lüzum yoktu. Bu çirkefliğe göz yuman hakemler de olunca oyunda, kendi takımınız da kötü olunca işte oyun tam bir işkence oluyor..

Geçen sezonki Darıca maçında da komedi bir hakem vardı, bu maçta da öyle oldu.. Bu kara gömlekliler iyi olunca maç da iyi oluyor, böyle cellatlaştıklarında içimiz yanıyor gerçekten içimiz yanıyor. Bir de zaten sövmeye meyilli olan biz Erzurum halkını iyi deşarj ediyorlar tribünde. Cabir orta göbekte top sürüyor, çelmeyi yiyerek yere kapaklanıyor (üstteki topu ayağından açıpta yere kapaklanıyorlar dediğim durum değil) hakem oyunu durduruyor, faulü onlara veriyor daha Cabir yerden kalkıp itiraza vakit bulamadan sarıyı da yapıştırıyor.. "Arkadaş faulü nasıl onların lehine verdin, Cabir itiraz etti diye mi yoksa faul yaptı diye mi verdin sarıyı yada bir adam top sürürken nasıl faul yapabilir de yere düşebilir ki?" diyemiyorsun işte.. Fizik kurallarına aykırı karar bile verebiliyor hakemler. E tribünlerde de mecbur basıyorsun kalayı.

*
Emrah Bayram-Ahmet Baykal gibi sahada durmalarının sabır taşını bile çatlatacağı oyuncuları oynatmasının yanı sıra Taşkın Güngör'e söylenecek bir çift söz daha var (hatta Emrah'ı taze kan diye, 'kurtarıcı' diye oyuna sonradan alması gibi bir durum var ortada ama neyse)
Ya Taşkın hocam..
Bir oyuncu çok yönlü olur ama bu kadar fazla abanırsan bir de genç yaşında, yönünü mönünü şaşırır darma-duman olur.
Sancaktepe maçında sakatlanan Oktay'ın yerine girerek ön libero oynamıştı İsmail Türkaslan..
"Ön libero."
Sonraki haftalar ve geçen hafta sağ bek oynadı.
İyi bindirdi, orta yapmayı beceremedi ama sağ kanattaki Güner ve o bölgeye yakın yerde oynayan Cabir'i çok rahatlattı, rahat pas yapmalarını sağladı dedik.
"Sağ bek."
İlk maçlarında zaman zaman stoperde de oynuyordu İsmail. Bu maçta da stoper oynadı.
"Stoper."
O kadar göze batacak bir hatası olmadı, ama.. Ama.. Bir hafta önce sağ bekte oynayan bir oyuncu, bir hafta sonra stoperde nasıl "sol tandem" oynar ki? Sol tandemden Fatih Gültekin'i kesmişsin hadi anladık, "iki maç üst üste aynı onbiri çıkarmama" adetine bu kez Fatih'i keserek uymuşsun tamam, ama sağ bekle sol tandem arasındaki kademe farklılığını bilmez misiniz hocam? Bir oyuncu, gencecik bir çocuk, bu kadar farklı kimliği ve futbol bilgisini nasıl barındırır kendisinde aynı anda? Belki zamanla barındıracak, potansiyel vardır ama hayır bunun tek adı var: Fazla abanmak..
Sol ayaklı olan ve sezon başında katıldığı denemelerdeki başarısıyla imza attırılan Erdinç Pekgöz sol ayaklı bir oyuncu. Stoper oyuncularında zor bulunan bir özelliktir sol ayaklı olmak. Stoperin sol tandemi için Fatih Gültekin'in yedeği olamayacaksa Erdinç, daha ne diye sözleşme imzaladık da profesyonel yaptık ki kendisini?
Geçen sezon A2 liginde oynayan İsmail'i haftalarca farklı farklı bölgelerde oynatarak "fazlasıyla KAZANIRKEN/KAZANMAYA ÇALIŞIRKEN", Erdinç'i de fazlasıyla KAYBETMEDİNİZ mi acaba hocam? İsmail'e abanmaya ne gerek var ki böyle alternatifler var iken elde?

*
İnce ince irdeleyince de, salt olarak bakınca da ikinci yarıdaki Erzurumspor, sağlam görünen ama ele alındığında çıtkırıldım olan ve "elde kalan" diye tabir edilen ürünler gibiydi.. İkinci yarı elde kaldı resmen.. Taşkın hoca da iki haftadır kritik hamleleri yapamayışıyla ve absürd futbol ezberleriyle sınıfta kaldı.

Benim içimde kalan bir mesele daha oldu..
Muazzamdı bugün taraftarımız. Muazzamdık. İlk yarım saat sanki şampiyonluk coşkusuyla stadda olan taraftar topluluğu vardı.. İsteği yerine getirilen heyecanlı çocuklar gibi, Erzurumspor'una kavuşan Gebzeliler'in staddaki neşesi ve renkliliği gerçekten görülesiydi..
Ama..
Maç sonunda soyunma odasına giden oyunculara o "Erzurum sizinle gurur duyuyor", "Cabir buraya" tezahüratlarını ben içime sindiremedim. 'Belirli bir yerden' yükselen o tezahüratlara tribünlerin büyük çoğunluğu gibi katılmadım.
İlk yarı biterkenki tezahüratlar tamam, ikinci yarı başındakiler tamam, maç esnasındakiler zaten tamam.. Ama PSİKOLOJİ diye bir gerçek var ise, sen ikinci yarıda bu kadar kötü olan takıma UYARI vazifeni üstlenerek, maç sonunda soyunma odasına giderlerken hemde böyle kritik bir dönemeçteyken UYANMALARINI sağlayacak şeyler yapmalısın taraftar olarak. O esnada susmak da buna dahildir.

Bizler bu site olarak ve bireysel olarak ben, bu takım geçen sezonun başında yerlerde sürünürken, tribünler "ruhsuz" diye daha maça çıkmadan takıma posta koyarken bu "kötü" takımdaki potensiyelin farkında olarak sabırla ve inatla destek olarak sonraki haftalardaki yükselişin adeta LOKOMOTİFİ olmuştuk. Geniş yüreklilikle söylüyorum bunu. O yerde sürünen takımı beşte beş yaparak '3. Lig rekoru' kırdıran DİRAYET, bizim Erzurumspor.Net olarak duruşumuzun eseriydi yüzde 60 olarak. Ben bunun onurunu yaşamıştım geçen sezon açıkçası. Play-off'a kalamadığımız Sancaktepe maçı sonrasında da o kadar hüzünlenmeyerek, umutsuzluğa kapılmayarak açık yüreklilikle teşekkür etmiştim.
Şimdi ise..
Takım rüştünü ispat etmiş. Yönetim, şehir, tribünler, bizler ve hatta üst düzey konfora sahip tesislerimizde yeteri kadar pişmiş bir takım var. Üst sıra mücadelesindeyiz. Üst sıra takımlarıyla oynuyoruz ve kendisini ispat etmiş takımımızdan mutlak beklentilerimiz var.
Ve rakibimiz tam dişimize göre olması gereken bir takım, VE takımınız dökülüyor, VE boynumuzu eğerek bizi evlerimize uğurluyor...
Burada gurur duyulacak bir şey yok. Burada coşkuyla oyuncuları tribüne çağıracak bir durum yok. Eziklik psikolojisidir bu. Yenilgiye alışmak ve yenilgiden hazzalmak.
Taraftar her zaman takımın yanında olmalı, sevinmemek için sevmemeli amenna. Ama takımın yanında olmak, sevinmemek için sevmemek demek, bu arkadaşları hep 'olumlu şekilde' bağrımıza basmak değildir. Biz taraftarız, UYARI vazifesine sahibiz. Bu uyarıyı sadece yönetimle anlaşamadığımız zamanlarda değil, psikolojik olarak da üstün olmamız gereken maçların sonunda göstermeliyiz.
"Çuvaldız" olarak algılansın bu söylediklerim.

"Erzurum Spor Camiası" olarak hepimize gerek çuvaldız. Gerçekten ve temiz yüreklilikle çuvaldızı az biraz; hoca kendisine, yönetim kendisine, malzemeciler kendisine, oyuncular kendisine, biz taraftarlar kendimize batırdığımızda ikinci yarı ve sonrası için umut var demektir.
Selâmetle

-Faruk Arslan/ERZURUMSPOR.NET-